Skip to main content

İzlanda- 1. Gün (Adaya varış- Blue Lagoon)


Icelandair ile yaklasik 3 saatlik bir ucusun ardindan aksam saatlerinde Keflavik havaalanina iniyoruz. Kiraladigimiz aracimizi alip kalacagimiz yere dogru yola cikiyoruz.





Yol boyunca mor lupin bitkileri ile kaplanmis manzaralari izliyoruz. Ama oyle boyle degil, kilometreler boyunca daglara kadar her yeri saran bir bitki ortusu. 

Her yerden yukselen buharlar farkli bir cografyayla karsilastigimizin habercisi gibi.


Adada insandan cok koyun gorecegimizi henuz bilmiyoruz. Koyunlarin da her zaman üçlü olarak gezindiklerini de sonradan farkedecegiz. Dondukten sonra arastirinca da her gordugumuz kucuk koyun grubunun her zaman 3 uyeden olusmasinin tesaduf olmadigini ogrenecegiz. 

(Why are sheeps always in group of three? : https://www.youtube.com/watch?v=3eYN1LvniNo)


Yolda Blue Lagoon tabelasini gorunce disaridan kisa bir gozlem yapmak istiyoruz. Ucusumuzun oldugu bu ilk aksam Blue Lagoon'a ugramak ve esyalarimizi odaya birakip biraz yuruyus yapmak disinda bir sey yapmadigimiz halde bugun icin de ayri bir yazi yazmamin nedeni Blue Lagoon ile ilgili bir kac sey soylemek. 
Basta oyle gozukebilir ama bu bir Blue Lagoon'u kotuleme yazisi olmayacak. Merak edenlere onlari neler bekleyebilecegini farkli acilardan gostermeye calistim sadece. Asıl Izlanda yazilari yarindan itibaren basliyor. :)


Izlanda ile ilgili arastirmalarimizin ilk zamanlarinda en cok duydugumuz isimlerden biri Blue Lagoon'du. Mutlaka gideriz diye dusunmustuk ve son gunumuzu Blue Lagoon'a ayirmistik. Biletler tukendigi icin onceden online olarak alinmasi tavsiye ediliyordu. Biz bu bilet alma isini 'yarin aliriz', ' haftasonu aliriz'. diye diye hep erteledik.

Arastirmalarimiz devam ederken okudugumuz bloglarda, Izlanda hakkinda yazilan yazilarda Blue Lagoon'dan cok guzel olmasinin disinda cogunlukla negatif olarak bahsediliyordu. Yazilar hep "Neden Blue Lagoon'a gitmemelisiniz?" "Blue Lagoon neden hayal kirikligi oldu?" icerikliydi.


Elestirilen ilk konu cok pahali olmasiydi. Eger gece kapanis saatinden once giris yapmazsaniz kisi basi ucreti 80 euro civarinda.

Ikinci konu turistik olmasi ve cok cok cok kalabalik olmasi idi. Blue Lagoon havaalanina cok yakin oldugu icin sadece turistler degil, daha cok Reykjavik aktarmali ucus yapan yolcularin, aktarmalar arasindaki sureyi burada rahatlayarak gecirmeyi tercih ediyor olmalarindan dolayi cok fazla insan olmasi. Belirli giris saatine biletiniz olmasina ragmen uzun surede sirada beklemek gerekmesi.

Surekli birilerinin baskalarinin havlusunu alip gitmesi, duslarda ve soyunma kabinlerinde yasanan kargasalar.

Bir diger konu biletleri onceden almaniz gerektigi icin zaman konusunda esnek olamayacak olmaniz.

Blue Lagoon ayrica tam olarak dogal degil, insan yapimi bir tesis.

Bunun gibi sebeplerden dolayi onceden bilet almaktan vazgectik, gitmeden once soyle bir karar aldik: Son gun yine planladigimiz gibi ama onceden bilet almadan gideriz, eger yer varsa gireriz, yoksa baska bir seyler yapariz. Cunku Izlanda'ya gitmisken termal su tecrubesi yasamayi da cok istiyorduk.

 Ama ucagimizdan indikten sonra yaptigimiz bu kisa ziyaretten sonra Blue Lagoon'a bir daha gelmedik. Bunun sebebi iki cok guzel alternatifi denemis olmamiz. Bunlari ileriki gunlerin yazilarinda anlatacagim. Izlanda'ya gitmeyi planliyorsaniz daha hesapli ve daha az kalabalik ve Blue Lagoon tadinda baska bir mavi termal havuz ve dogal bir termal nehir ile ilgili onerilerimi mutlaka okuyun.


Peki biz disaridan gordugumuz kadariyla Blue Lagoon hakkinda ne dusunduk? 

Suyu disaridan bile cok guzel, eminim icerisi daha da guzeldir. Kotu olan ise tesisin disindaki endustriyel binalar. Blue Lagoon'a su pompalayan fabrika gorunumlu binalar o kadar cirkin gozukuyor ki, bu binalar gerekli olabilir belki ama dis goruntusu icin bir cozum bulunamaz miydi diye dusunuyor insan. 

Hani fotograflarin Instagram'daki hali ile gercekte nasil gozuktugu ile ilgili karsilastirmalar vardir ya, simdi verecegim linkte benzer fotograflar var, fabrika gorunumlu binalarin bir kismini da bu linkten gorebilirsiniz:



Kesinlikle Blue Lagoon'a gitmeyin der gibi bir izlenim olusmasin. Eger Reykjavik civarlarinda konakliyorsaniz ve Blue Lagoon'a ayiracak zamaniniz ve butceniz varsa ve bu tecrubeyi yasamak istiyorsaniz gitmelisiniz bence. Blue Lagoon konusunda pisman olacaginizi dusunmuyorum, en fazla keske daha az insan olsaydi ya da keske daha ucuz olsaydi diyebilirsiniz. Bu faktorleri gormezden gelirseniz cok keyifli zaman gecirebilirsiniz.


Ama Izlanda'nin diger kisimlarini da gezeceksiniz, adada bir cok baska sicak su kaynagi alternatifi var, bazilari da ucretsiz. Oncesinde bunlari arastirip, bu alternatifleri deneyebilirsiniz. Blue Lagoon'u mutlaka gormek isterseniz, biletle giris yapmadan gorebileceginiz bir kisim var, burayi gezebilirsiniz. 

Blue Lagoon'un mavi sularini arkamizda birakip kalacagimiz yere dogru ilerlemeye devam ediyoruz. Orada bizi nahos bir surpriz bekliyor, neyseki sonrasinda tatliya baglaniyor.



Adada konaklama imkanlarinin fazla olmadigindan bahsetmistim. Kalacaginiz cogu yerde resepsiyon olmayacaktir. Size onceden odanin anahtarini alabileceginiz kasanin numarasi ve sifresi mail yolu ile gonderiliyor. Check-out yaparken de anahtari ya yine bu kasaya ya da kapinin ustunde birakip cikip gidiyorsunuz.

Ilk aksam kalacagimiz yer Reykjadalur Guesthouse. (Asagidaki iki fotografi kendim cekmeyi unuttugum icin internetten buldum.)

Onceden gonderilmesini bekledigimiz mail gelmeyince belki orda bekleyen biri vardir diye kapisina gelene kadar bir sey yapmiyoruz.


Kimsenin olmadigini gorunce verilen numarayi ariyoruz ve sahibi olan adam boyle bir rezervasyon gozukmuyor, odalarin hepsi rezervasyonlu zaten diyor. Rezervasyonu Booking.com araciligiyla yaptigimizi ve ucretin odendigini soyluyoruz. Bir kac telefon gorusmesinin ardindan neyseki adam bize dış kapinin giris sifresini ve odalardan birinin anahtarinin bulundugu kasanin sifresini soyluyor ve odaya giriyoruz.


Tam olarak nasil bir karisiklik oldu bilmiyoruz ama ada halki genel olarak turizm ile ilgili tesislerin, imkanlarin burada henuz tam olarak oturmadigindan, gelismekte oldugundan bahsediyor. Sanirim turizm 2000li yillarin basinda Izlanda'nin Schengen ulkeleri kapsamina girmesinden sonra hareketlenmis. Ama her yere kocaman oteller dikip adanin guzelligini bozacaklarini dusunmuyorum, genel olarak dogaya karsi hassasiyet var adada ve bunu en turistik yerlerde bile goruyorsunuz.

Bu ilk gun surprizi disinda hos olmayan bir durumla karsilasmadik hic. Siz de maillerin gelip gelmedigini kontrol edip onceden mudahale ederseniz sorun cikmayacaktir.

Yarin bizi cok yogun bir gun bekliyor. Once valizlerimizi, cantalarimizi ve kiyafetlerimizi sonraki gunlerde pratik kullanacak sekilde hazirliyoruz ve saat gece yarisini gecmis olmasina ragmen hala gunduz oldugu icin perdeleri kapatip uyuyoruz.

Comments

  1. Yasemen bayıldım yazına ve tatil destinasyonunuza. Uzun zamandır biz de İzlanda'ya gitmek istiyor ama sonra otel paralarının uçukluğunu görünce başka bir zamana erteliyoruz. Hatta karavan mı kiralasak diye düşündük ama onun da nerdeyse otel parası ile aynı olduğunu görünce vazgeçtik. Bizden önce gitmenize çok sevindim. Böylece tüm tüyoları alacağım senden. Daha ilk yazıdan bombayı patlattın zaten. Evet, biz de daha sakin bir termal havuza gitmek istiyoruz. En son ve ilk defa aslında Budapeşte'de böyle bir deneyim yaşamıştık. Çok zevkliydi kar yağarken sıcak suda ve açık havada olmak ama dediğin gibi çok kalabalıktı.
    Yazının devamını merakla bekliyorum.
    İyi tatiller canım

    ReplyDelete
    Replies
    1. Cok tesekkurler Ozlemcim, gittik geldik ama hala aklimizda, dilimizde :)

      Bizim de gormek istedigimiz yerlerin basinda Avustralya, Yeni Zelanda gibi ulkeler vardi hep ama yolculuk suresi, vize alma gerekliliginin olup olmamasi ve masraflar acisindan degerlendirince aklimizdaki bir diger yer olan Izlanda one gecti. Avustralya'ya da bir gun gidebilir miyiz bilmiyorum, cok istiyorum ama. O gun gelene kadar senin guzel Avustralya yazilarinin tadini cikarmayi planliyorum. :)

      Bir onceki yazidaki yorumlarin birinde de bahsetmistim, cok pahali bir ulke ama kazancini Turk parasi olarak saglayan birinin Turkiye'de gecirecegi bir tatil icin sadece otele verecegi paradan cok cok daha az tutuyor butun masraflar. Kur hesabi yapinca sıkıntı basliyor. Ama aslinda Turkiye'de yasam cok daha pahali bence.

      Bunun icin sadece pazara gitmeye gerek yok, Turkiye'deki ortalama restaurantlarin menulerindeki fiyatlari gorunce sasiriyorum, euro olsa buralardaki kimsenin vermeyecegi fiyatlardan bahsediyorum. Bir diger ornek de gecen bir arkadasim soyle bir sey dedi: "Cikip gelsene cok ucuza ucak biletleri var, bedava degil ama bedavanin biraz ustu, o kadar bedava gibi ki sen gelmezsen ben mi gelsem dedirtecek kadar ucuz. TL olarak dusununce degil ama euro olunca oyle" dedi. Bedavadan biraz fazla olan bilet 300 euro idi ve bu fiyata Avrupa'da kimsenin "ooo bedava bilet" gozuyle bakacagini sanmiyorum.

      Diyecegim o ki masraflar hevesinizi kirmasin, planlamayi yapip, kalacak yer, ucak bileti, arac kiralama vs. rezervasyonlari da onceden yaparsaniz fiyat son anda almaya nazaran cok farkediyor zaten.

      Yeme icme normalde cok pahali ama disarida yerseniz oyle. Biz o masraflari cok cok azalttik. Blogda da bahsettim ama gitmeyi planlayacak olursaniz bu konuyu da konusalim mutlaka. ;)

      Bizim de ilk planimiz Camper kiralamakti. 15 gunluk bir gezi icin daha hesapli olacakti ama bir hafta icin guest-house'lardan fiyat olarak cok da farketmeyecek diye vazgectik. Bir de daha once karavan tecrubemiz olmadigi icin, suyu, gazı doldurma, tuvaleti bosaltma, ariza olursa ne yapilir vs gibi konularda tecrubesiz oldugumuz icin ilk tecrubeyi Izlanda gibi bir cografyada yapmayi istemedik. Ve de kamp yeri arastirma ve planlamasi da cok zaman alacakti. Adadayken de yollarin durumundan dolayi iyi ki Camper'la gezmiyoruz diye dusundugumuz anlar oldu. Sagda, solda bir manzara gorup geri donmek istedigimizde bir sekilde arabayi cevirip gidebildik ama karavan tarzi bir seyle mumkun olmayacakti.

      Seninle konusurken cenem aciliyor benim, simdilik burda keseyim :D

      Delete
  2. "saat gece yarisini gecmis olmasina ragmen hala gunduz oldugu icin perdeleri kapatip uyuyoruz." kısmına bayıldım. Sürekli gündüzde yaşamak çok ilginç olurdu :-)

    ReplyDelete
    Replies
    1. Gercekten ilginc Sulecim, Tromso'da surekli gece yasanan doneme denk gelmistik, hep karanlik diye bunalima girmedik tabi ki o da farkli bir deneyimdi ama bu cok daha acayip :)

      Eger kalacagimiz yerlerin check-in/check-out saatleri olmasaydi, gece saatlerinde gezip, gunduz uyumayi planliyorduk. Izlanda'da cok populer bir kac yer disinda fazla turist kalabaligi zaten yok, hatta saatlerce yol gidip insan gormedigin oluyor ama yine de en populer yerlerde bile yalniz olmak ya da belki tek tuk bir kac kisiyle olmak, sanki dunyada sadece siz varmissiniz gibi hissetmek guzel olurdu :)

      Delete

Post a Comment